Portföy

Blogumuz

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Fibromiyalji: Egzersiz Olmadan Tedavi Olmaz !

Merhaba değerli ziyaretçilerim :) 

Uzun zamandır işlerim nedeniyle yazı paylaşamıyordum sizinle. Bu yaz benim için epey yorucu geçti aslına bakarsanız. Aynı pozisyonda uzun süre kalmamak gerek biliyorsunuz. Sürekli masa başı çalışmak vücudu hayli zorluyor çünkü. Ancak bir süredir bilgisayar başında daha uzun vakit geçiriyorum. Tabi hal böyle olunca boynumdan belime kadar her yerim ağrımaya başladı :) Vücudumu dinlemeyi severim, ağrılarım bana kendine dikkat et diyordu. Ancak bunun da ötesinde bana bir şeyleri çağrıştırdı, bendekilerle benzer belirtiler veren bir hastalığı. O nedenle bugünkü konumuz: Fibromiyalji...

Fibromiyalji tanısında kullanılan hassas noktalar...

Fibromiyalji Nedir?

Fibromiyalji vücuttta yaygın bir biçimde kas hassasiyeti, ağrı, yorgunluk ve bilişsel fonksiyon bozukluklarıyla karakterize olan kronik bir hastalık. Fibromiyalji hastaları uyku bozuklukları, sinirlilik ve endişe hali, depresyon, odaklanma/konsantrasyon bozuklukları, sindirim sistemi bozuklukları (sık sık ishal ya da kabız olma) ve duyu bozuklukları (hafif temaslarla bile ağrı hissetmek, uyuşma ve karıncalanma hissi..) yaşayabilirler. Bu semptomlar kişinin yaşam kalitesini, günlük yaşam aktivitelerini, iş ve ev hayatını, bağımsız yaşama becerisini önemli ölçüde etkileyebilir.

Fibromiyalji hastalarında sıklıkla ağrı, yorgunluk, hafıza ve konsantrasyon problemleri, uyku bozuklukları, sindirim sistemi problemleri ve depresyon görülür...
Fibromiyalji, toplum genelinde yaygın olarak görülür ve kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmektedir. Hastalığın kökenine ilişkin çalışmalar sonucu beyin ve sinir dokusunda ve fonksiyonlarındaki bozulmaların, kasların çalışmasında meydana gelen değişimlerin, hormonal faktörlerin, inflamatuar olayların (vücudun bir yaralanmaya veya vücutta meydana gelen hasara verdiği iyileşme cevabı) ve genetik faktörlerin fibromiyalji gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir. Beyin ve sinir fonksiyonlarıyla ilişkisi, hastalığın hem psikolojik duruma hem de fiziksel yorgunluk ve ağrıya bağlı olduğunu kanıtlamaktadır. Bu sebeple fibromiyalji semptomları hem psikolojik ve fiziksel sağlığa göre şekillenirler (ağrı ve tükenmişlik hissinin kişiden kişiye değişmesindeki temel faktör doğrudan sinir kökenli olmasıdır) hem de psikolojik ve fiziksel sağlığı etkilerler. Bu durum temelde bir kısır döngüye sebep olur; altta yatan hastalık etkenleri ağrı veya psikolojik problemlerle tetiklenir, fibromiyalji semptomları şiddetlenir, ağrı artar ve psikolojik problemler açığa çıkar, bu durum semptomları daha da şiddetlendirir…

Fibromiyalji döngüsü: Ağrı-Kas Hassasiyeti-Stres-Aktivite Kısıtlanması-Yorgunluk-Depresyon-Kas Sertliği-Ağrı...
Tedavide Neler Yapılmalıdır?
Psikolojik sağlığın korunması, uygun beslenme programı ve düzenli ilaç kullanımı hastalığın semptomlarını hafifletse de fibromiyalji tanısı alan bireyler için fiziksel aktivite ve egzersiz tedavinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Aslında egzersiz ve fiziksel aktivite danışmanlığı kişiye özel bir süreçtir, çünkü egzersizler verilirken kişinin fibromiyaljinin yanında başka hangi hastalıkları olduğu bilinmeli ve kullandığı ilaçlar sorgulanarak uygun bir tedavi programı çizilmelidir. Çünkü rastgele yapılan egzersizler kişiye faydadan çok zarar getirmektedir.

Temelde fibromiyalji hastaları için egzersizler 3 başlık altında toplanabilir: Genel vücut sağlığı ve kondüsyonu koruyacak ve artıracak aerobik egzersizler, kaslardaki gerginliği azaltacak gevşeme egzersizleri, kas uzunluğunu artırarak ağrıyı azaltması beklenen germe egzersizleri. Bunun yanında farklı kas grupları için kişiye özel kuvvetlendirme ve esneklik programları da uygulanabilir.

Fibromiyalji Tedavisi: İlaç-Stres Kontrolü-Gevşeme-Psikolojik Destek-Egzersiz...
Aerobik egzersizler ile hem vücudun genel sağlığını ve kondüsyonunu korumak hem de fibromiyaljiye bağlı semptomları hafifletmek mümkündür. Aerobik egzersizler yapıldığında vücutta bir takım değişimler meydana gelmektedir. Bunlardan ilki endorfin ve serotonin denilen iki hormon türünün salgılanma miktarındaki artıştır. Bu hormonlar vücutta ağrı kesici ve mutluluk verici olarak görev yaparlar. Ortalama olarak günde 30 dakika yapılan yürüyüş, bisiklet veya yüzme aktiviteleri vücutta bu iki hormonun miktarını artırırlar. Böylece ağrı hissi azalır, mutluluk hissi artar. Aerobik egzersizler kişinin kendini iyi hissetmesini sağlarlar. Bunun yanı sıra vücutta kan dolaşımının hızlanması inflamatuar sürecin yan etkilerini azaltarak ağrı duyusunun hafifletilmesine yardımcı olur. Ayrıca açık havada yapılan egzersizin spor salonlarına göre hem psikolojik hem de fiziksel faydalarının daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu nedenle fibromiyalji hastalarının açık havada günlük en az yarım saat yürüyüş, bisiklet ya da yüzme egzersizleri yapması faydalı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus egzersizlerin ne çok yavaş tempoda ne de çok yüksek tempolu olmaması gerektiğidir. Bununla ilgili her hangi bir kalp ya da solunum problemi olmayan kişilerin bir cümleyi yanındaki birine tek bir seferde söyleyebilecek tempoda egzersize devam etmeleri önerilir. Eğer 3-4 kelimelik kısa bir cümleyi söylemek için birkaç defa nefes almanız gerekiyor ve kesik kesik söylüyorsanız çok yüksek tempoda egzersiz yapıyorsunuz demektir. Bir de egzersize başlarken birkaç dakika yavaş tempoda başlayarak vücudumuzu egzersize hazırlamak ve egzersizi bitirirken tempoyu yavaş düşürerek vücudumuzu alıştırmak oldukça önemlidir (hem sakatlanmalardan korunmak hem de ani tansiyon ve kalp hızı değişimlerini önlemek için). Eğer her hangi bir kalp ya da solunum hastalığınız varsa egzersiz programını mutlaka bir Fizyoterapistin gözetiminde yapmalısınız !!!

Fibromiyalji tedavisinde ilk egzersiz türü aerobik egzersizlerdir...
Fibromiyalji hastalarında hem psikolojik sebeplerle hem de ağrı hissinden dolayı yaygın kas sertlik ve gerginliği görülmektedir. Bu nedenle fibromiyalji hastalarında sorunun çözümünde mutlaka bu kas gerginliğinin giderilmesi gerekmektedir. Bunun için çeşitli gevşeme pozisyonlarında sessiz bir ortamda kaslarınızı gevşetmek önemlidir. Bu egzersizlerin öğrenilmesi ve kas kontrolünün sağlanması biraz zor olduğundan bu konuda bir fizyoterapistten destek almak daha yardımcı olacaktır. Bunun yanında benzer bir mekanizmayla yoga, pilates ve meditasyon da kas gevşemesi sağlamada oldukça etkili ve fibromiyalji için uygun yöntemlerdir. Ancak pilatesi mutlaka bir fizyoterapist gözetiminde , yogayı ise bu işin eğitimini aldığını belgeleyebilen bir eğitmenle yapmak gerekmektedir. Aksi halde faydadan çok zarar görebilirsiniz J

Gevşeme egzersizleri kas sertliğini ve hassasiyeti azaltmaya yardımcı olur...
Ağrı ve gerginliğe bağlı olarak kaslar kendilerini korumak için boylarını kısaltırlar. Bu durum günlük yaşamda ihtiyacımız olan esnekliğe ulaşmamızı engeller, kasın yeterince kuvvetli kasılmasına engel olur ve sonuç olarak günlük yaşamda çeşitli zorluklar açığa çıkarır. Ayrıca yine kas boyunun kısalması ağrıya ve ağrı oluşması kas boyunda kısalmaya neden olarak bir kısır döngü oluşturur. Bu nedenle fibromiyalji hastalarında kasın olması gereken boyunu koruyacak germe egzersizleri tedavide oldukça önemli bir yer tutar. Burada önemli olan ise hangi kasa ne kadar germe yapılacağıdır. Bu konuda evde kendiniz bir takım esneme hareketleri yapabilirsiniz ancak hangi kasın ne kadar gerilmesi gerektiğini bilemeyeceğinizden mutlaka bir fizyoterapist desteği ile uygun egzersiz programı planlamalısınız.

Germe egzersizleri kısalan kasların tekrar eski uzunluğuna dönmesine yardımcı olur...
Şimdi fibromiyalji hastalarına en büyük tavsiyem, en yakın hastanedeki bir fizik tedavi servisine giderek düzenli bir tedavi almalarıdır. Eğer düzenli tedaviye gitmelerine engel olan bir durumları varsa en azından bir fizyoterapist tarafından düzenlenen ev egzersiz programını uygulamalarıdır. Unutmayın egzersiz olmadan fibromiyalji tedavisi eksik kalır ..!

Ha unutmadan: Sağlık için egzersiz, egzersiz için Fizyoterapist şarttır..!

Fzt. Furkan ÖZDEMİR


14 Haziran 2017 Çarşamba

Ramazanda Ezgersiz Yapılmalı mı ??

Merhabalar hepinize...

Bugün biraz ramazan ayında egzersiz yapmalı mı yoksa yapmamak daha mı iyi sorusunu tartışalım diye düşündüm :)

Egzersiz mi, O da Ne ?

Egzersiz nedir diye sorduğumuzda, toplumun çoğunluğu vereceği cevap yorgunluktan yada nefes nefese kalmaktan dolayı pes edinceye kadar koşar adım yürüyüşü tarif ediyor günümüzde.

Egzersiz aynı zamanda bir sosyalleşme fırsatı sunar :)


Peki egzersiz sadece yürüyüşten mi ibarettir ??

Öncelikle egzersiz tiplerine göre bir kaç farklı gruba ayrılıyor. Bunlara kuvvetlendirme egzersizleri, aerobik egzersizler, germe egzersizleri, gevşeme egzersizleri vs. bir çok örnek verilebilir. Ve fizyoterapistler tarafından tedavi amacıyla bir çok farklı egzersiz tipi kombine edilerek ideal bir program oluşturulur.

Çoğunluğun egzersiz dendiğinde aklına gelen tek şey olan yürüyüş, egzersizin alt kategorilerinden olan aerobik egzersizin yalnızca bir alt tipi. Yani anlayacağınız egzersiz konusu oldukça geniş ve hedef + hastalık tipine göre çeşitli kombinasyonlar oluşturularak reçete edilen bir tedavi yöntemi.

Fizyoterapistler tarafından kullanılan egzersizler oldukça çeşitlidir

Egzersizin Vücudumuza Ne Faydası Var ?


Egzersizin, tipine göre değişmekle birlikte, farklı vücut sistemleri ve organlar üzerine oldukça çeşitli etkileri var aslında. Bunları uzun uzun anlatıp bugünün konusundan çok fazla uzaklaşmak istemiyorum. O yüzden basitçe hatırlatacak olursak,

  • Kas kuvvetinde artış sağlar
  • Kalp ve akciğerlerin efora dayanıklılığını artırır
  • Kan dolaşımını artırır
  • Ödemin bulunduğu bölgeden dağıtılmasını sağlar
  • Ağrı kesici ve mutluluk verici hormonların üretimini artırır
  • Tansiyonun düzenlenmesini sağlar
  • Psikolojik durumun iyileştirilmesini sağlar
  • Günlük enerji harcamasını artırarak kilo vermeye yardımcı olur
  • Kan şekerinin düşürülmesini sağlar
  • Öğrenmeyi kolaylaştıran ve hafızayı güçlendiren enzim ve hormonların salınımını artırır
  • Kemik kuvvetini artırır ve kemik gelişimini hızlandırır
  • Diğer vücut sistemlerini düzenleyen tiroid metabolizmasını düzenler
  • Sistemik etkileri ile yaşlanma sürecini yavaşlatır .....
Egzersiz vs. Yaşlanma
Beyin fonksiyonları, Kalp, Akciğerler, Kaslar, Vücut Kompozisyonu, Metabolizma
Tercih Sizin :)

Gördüğünüz gibi egzersizin insan vücuduna oldukça güzel etkileri var, ancak bu etkilerin ortaya çıkabilmesi için egzersizin belli bir düzende yapılması gerektiğini söylesem ! Düzenden kast ettiğim şey; egzersizin haftada kaç gün yapılacağı, günde kaç kez ve kaç tekrarla uygulanacağı, amaca yönelik olarak hangi egzersiz tiplerinin birlikte uygulanması gerektiği, egzersizler esnasında dikkat edilmesi gereken püf noktalardır ve egzersizin bu faydalı etkilerinin çıkabilmesi için bir fizyoterapist tarafından düzenlenen egzersiz programının aksatılmadan uygulanması gerekmektedir.

Egzersize Ara Vermek Nelere Neden Olur ?

Egzersizin düzenli etkilerinin ortaya çıkabilmesi için düzenli uygulanması gerektiğinde hemfikiriz değil mi :) ? Peki eğer egzersiz yapmaya ara verirsek sonuçları ne olur sizce ?

Muhtemelen yukarıda saydığımız etkilerin ortaya çıkmayacağını düşünüyorsunuz ve sonuna kadar haklısınız. Ancak bunun da ötesinde elde ettiğiniz bütün güzel sonuçların geri dönmeye başlaması gibi bir riskle karşı karşıyasınız maalesef. Örneğin büyük çabalar sonucu zor belirginleşen karın kaslarınız, egzersize ara vermenizle çok hızlı biçimde kaybolmaya hazırdır. Başka bir örnekle düzenli yürüyüşlerle efora alıştırdığınız solunum sistemi, egzersizi bırakmanızla çok çabuk zayıflamaya başlar. Bunun en belirgin etkisi ise kilo vermek amacıyla egzersiz yapanlarda görülür; uzun uğraşlarla verdikleri kiloları, egzersize ara vermekle fazlasıyla alırlar genelde :) 

Mavi Çizgi : Egzersiz esnasında vücutta oluşan yorgunluğa bağlı metabolik cevap
Kırmızı Çizgi : Egzersizin faydalı etkileri ile metabolizmada gerçekleşen gelişme
Yeşil Çizgi : Düzenli egzersize ara verilmesi ile metabolizmada gerçekleşen gerileme

Öyleyse egzersizin faydalı etkilerinden faydalanmak için düzenli egzersiz yapmaya başlamalı ve yararlı etkileri korumak için düzenli egzersiz yapmaya özen göstermeliyiz ;)

Ramazan Geldi Egzersize Mola !

Bu okuduklarınızdan sonra düzenli egzersiz alışkanlığınızdan vazgeçmeyeceğinize inanıyorum :) Tabi şimdi "11 ay boyu egzersiz yapıyoruz, 1 ay da kendimize mola versek olmaz mı ?" diyenleri de duyar gibiyim, ancak söylediğim gibi egzersizin faydasını görebilmek için düzenli egzersiz şart. Yani bir ay egzersize ara vermek, sonrasında her şeye sil baştan başlamak demek !

"Ama niyetliyiz nasıl egzersiz yapalım ki şimdi ?" diyecek olursanız burada çeşitli görüşler mevcut. Bu konuda en güzel yöntem kişinin kendini nasıl iyi hissettiğini belirleyip ona uygun bir biçimde egzersiz programını düzenlemesi olacaktır. 

Kabaca şöyle bir düzenleme yapılabilir: 

  • Aerobik egzersizlerin süresinin düzenlenmesi
  • Aerobik egzersizlerin şiddetinin yeniden ayarlanması
  • Diğer egzersiz tiplerinin tekrar sayısının düzenlenmesi
  • Diğer egzersiz tipleri için egzersiz şiddetinin yeniden belirlenmesi
  • Egzersiz için ayrılan zaman dilimlerinin yeniden düzenlenmesi ...
Yani egzersizleri daha hafif şiddette, daha kısa süreli, daha az tekrarlı yapmak ve egzersizleri gün içinde daha zinde hissedilen sabah saatlerinde yapmak, iftardan bir saat önce yapmak ya da iftardan bir kaç saat sonra egzersiz yapmak tercih edilebilir. 

Günün erken saatleri de iftardan birkaç saat sonrası da tercih edilebilir

Burada tavsiye edilen egzersiz zamanı özellikle iftar-sahur arası süreçtir. Çünkü bu zaman aralığında yapılan egzersiz hem iftar ile oldukça yüklenen sindirim sisteminin rahatlatılmasını ve mide ile ilişkili şikayetlerin azaltılmasını sağlar hem de gün içerisinde giderek yavaşlayan metabolizmanın yeniden hızlandığı zaman olduğundan (özellikle iftardan 2 saat sonrası) kişilerin egzersizleri daha kolay yapabilmesini sağlar. Ayrıca vücudun ihtiyacı olan besin ve sıvı takviyesi gerçekleştiğinden egzersizin şiddeti, süresi, tekrar sayısının azaltılmadan devam edebilmek de mümkündür (ancak böyle bir düzen pek tercih edilmemelidir).

Ramazan ayında egzersiz zamanının düzenlenmesi oldukça büyük önem kazanmaktadır !

Burada önemli olan şey iftarda dengesiz beslenme ile kan şekerinin ani olarak yükseltilmesinin egzersiz esnasında kan şekerinde hızlı bir düşüşe neden olacağının unutulmamasıdır. Bu nedenle iftarda gıda alımının, özellikle tatlı tüketiminin zamana yayılması ve bol sıvı alımı ile takviye edilmesi gerekir. Sıvı alımı ayrıca vücudun kan basıncı, dolaşımdaki kan hacmi, gün içinde kaybedilen sıvı miktarının yerine konulması açısından önemli olduğundan hem egzersize dayanıklılığı artırması için hem de vücut sağlığı için iftardan sonra mutlaka yeterince sıvı alımı sağlanmalıdır (Tavsiye edilen miktar 2.5 - 3 litredir). Bir de gün içerisinde kaybedilen minerallerin yerine konulabilmesi açısından en az 1 adet mineralli maden suyu içilmesi tavsiye edilmektedir, unutmayın :) Bu beslenme düzenine dikkat edildiğinde egzersiz programında ufak değişiklikler yeterli olacaktır (sağlıklı beslenme için burada bir beslenme uzmanının tavsiyesi faydalı olacaktır :) ).

Ancak rastgele süresi, şiddeti, tekrar sayısı değiştirilen egzersizlerin uygulanmasının egzersizin faydalarını elde etmek açısından sınıfta kalma olasılığı bulunduğunu unutmamamız gerekir :) Bu nedenle yine belli bir standartta yürütülen ancak sizin durumunuza göre yeniden düzenlenmiş bir programı uygulamak daha faydalı olacaktır. 


Normal Zamanda Yapılan İle Ramazanda Yapılan Egzersizin Farkı Ne ?

Normalde egzersizin zamanlaması ile ilgili olarak aerobik egzersizlerin sabah erken saatlerde, kuvvetlendirme-germe vs. diğer egzersizlerin gün içerisinde bölünmesi tavsiye edilmektedir. Ancak bireylerin besin ve sıvı alımının kısıtlandığı böyle dönemlerde ise kişinin günlük iş ve aktivite düzeni, gün içerisinde dinlenme imkanı olan zamanlar, egzersiz için ayırabileceği zaman dilimleri göz önünde bulundurularak yeni bir düzenleme yapılması gerekir.

Bir de böyle bir dönemde egzersizlerinizin yoğunluğunun ve şiddetinin de yeniden belirlenmesi faydalı olabilir. Bu süreçte kondisyonunuzu düşürmeyecek, egzersizin faydalı etkilerini ortaya çıkaracak, gerekli iş yükünü sağlayacak ancak vücudunuzu fazla yormayacak ve sıvı kaybını en aza indirecek şekilde düzenlenmiş bir programın uygulanması gerekmektedir. 

Ramazan ayında uygulanacak egzersiz programının vücudu fazla yormayacak şekilde olması gerekir :)

Burada önemli olan "Bu kriterlerin hepsini karşılayan programı nasıl düzenleyebileceğinizi biliyor musunuz ?" konusu. Böyle detaylı ve size özel düzenlenmiş programın düzenlenmesi için mutlaka egzersiz ve egzersizin fizyolojik sürecini iyi bilen bir sağlık profesyonelinden yani fizyoterapistten destek almanız gereklidir. Böylelikle hem bu süreci daha enerjik ve dinç geçirebilir hem de yorgunluk yada aşırı sıvı kaybı yaşamadan egzersizden faydalanabilirsiniz ;) 

Unutmayın Sağlık İçin Egzersiz, Egzersiz İçin Fizyoterapist Şarttır !

Fzt. Furkan ÖZDEMİR

19 Mayıs 2017 Cuma

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, 'Gençlik' ve 'Spor' Bayramı

19 Mayıs Ve Ardındaki Anlamlı Mesaj

Herkese merhaba,

Bugün tüm Türk milleti için oldukça özel olan günlerden birindeyiz yine, bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı. tüm milletimiz için özel olması, bugünün Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı için ilk adım olmasının yanı sıra milli bir bayram olmasından ileri geliyor. Tabi bunlarla ilgili uzun uzun konuşmak lazım ama ben dikkatinizi bu günün aslında egzersiz, sağlıklı yaşam ve spor alışkanlığı açısından ne kadar anlamlı olduğuna çekeceğim :)

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nız kutlu olsun :)

SPOR Bayramı

Gençlik ve spor bayramı...Aslında böyle bir isim tamlaması halinde, birlikte söylendiğinde bütün olayın gençlerin bayramı olduğu algısı oluşuyor insanda. Ama içerikteki kelimeleri dikkatle okuyunca aslında bu günü bayram ilan eden zihinlerin, sadece gençlere hitap etmediğini görmek mümkün. 

Neden böyle söylediğime ikna etmeye çalışacağım şimdi de :) Bakın sağlıklı yaşam diye bir kavram var ve bir insanın bütün vücut ve bilişsel fonksiyonlarının olması gerektiği gibi çalışmasını ifade ediyor. Bir de yaşlılık ve yaşlanma ile ilgili araştırma yapan bilim insanlarının dillendirdiği 'aktif yaşlanma' olayı var. Bu da kişilerin yaşı ilerledikçe "Ben yaşlıyım, artık bir köşeye çekilip dinlenmem lazım" fikrine kapılmadan sosyal hayatın her kesiminde yer almaya devam etmesini ifade ediyor. Hani şu gazetelerde falan gördüğümüz 90 yaşında koşu yapan amcalar-teyzeler bunun en güzel örneği aslında :)

Sağlıklı yaşam için aktif yaşlanma ve düzenli egzersiz şart !
Peki aktif yaşlanmanın, sağlıklı yaşamın milli bayramımızla ilgisi ne ?? Cevap spor kelimesinde gizli ! 19 Mayıs'ın Spor Bayramı ilan edilmesindeki bir amaç da aktif bir yaşam sürmenin teşvik edilmesiydi muhtemelen. Çünkü 'Spor' kelimesi, (Her ne kadar bu işin bir uzmanı olarak tasvip etmesem de) halk arasında her türlü kuvvetlendirme-germe-gevşeme egzersizlerini, fiziksel aktiviteyi, koruyucu-önleyici egzersiz programlarını kapsayacak bütün aktiviteler için kullanılıyor. Halk arasındaki kullanımıyla 'Spor'u teşvik ederek insanların fiziksel aktivite düzeyinin yüksek tutulması hedeflenmiş gibi geliyor bana (en azından binadaki komşularımızın 'Spora gidiyoruz' dediğinde parktaki koşu parkuruna gittiğini keşfettiğimden beri :) ).  

GENÇLİK ve SPOR Bayramı

Milli bayramımızın şifrelerini araştırmaya devam ediyoruz :) Sıradaki hedefimiz isimde geçen 'Gençlik' kelimesi. Bunu sadece "23 Nisan çocukların olunca gençlere de 19 Mayıs kaldı" diye düşünmeyin. Aslında benim buradan çıkardığım anlam hem gençlere milli bilinci aşılamak hem de 'Gençlik ve Spor' temasıyla genç nesillere aktif yaşam alışkanlığı kazandırmak. Az önce bahsettiğim her şey gençler için de geçerli. Çünkü sağlıklı yaşam ve aktif yaşlanma için gerekli egzersiz ve fiziksel aktivite alışkanlığı gençlikte kazanılırsa oldukça etkili olabilir. Aksi takdirde 60 yaşında bir bireyin yıllarca yatmaya alışan vücudunu bir anda düzenli egzersiz temposuna alıştırması biraz zor olabilir. Bunu başarsanız bile bu kez vücut sistemlerini hastalıktan korumak ve genç tutabilmek için vakit biraz gecikmiş olabilir. Bu nedenle geleceğini sağlıklı yaşamak isteyen bütün gençlere düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırılması oldukça büyük önem arz etmektedir. 

Spor branşlarında başarı için küçük yaşta spora başlamak önemlidir
Sağlıklı yaşam için erken yaşlarda egzersiz alışkanlığı kazanmak oldukça etkilidir

Bir de gençlerin çeşitli spor branşlarına yönlendirilmesi sağlıklı bir toplum ve sportif başarıların devam ettirilmesi açısından gereklidir. Düşünsenize kim bir Avrupa şampiyonu tekvandocunun, olimpiyat şampiyonu okçunun ya da dünya şampiyonu yüzücünün annesi-babası olma gururunu yaşamak istemez ki. Bunu başarabilmenin anahtarı ise elbette genç yaşlarda hatta çocukluktan itibaren bir spor dalı ile ilgili uygun teknik eğitim ve bolca antrenman yapmaktır. Tabi her branşın kendine ait bir antrenman programı olsa da bu programlara ek olarak uygulanan farklı egzersiz programlarının da sportif başarıyı artırabildiği kanıtlanmış bir gerçek (Bu konu hakkında değerli Fizyoterapistler Abdülhamit Tayfur (http://abdulhamittayfur.blogspot.com) ve Beyza Tayfur (http://fztbeyzatayfur.blogspot.com.tr)'un yazılarını takip etmenizi ve konuyla ilgili sorularınızı kendilerine danışmanızı öneririrm ;) ). Tabi ki hangi branş için nasıl bir destekleyici egzersiz programı uygulanması gerektiği konusunda mutlaka bir Fizyoterapistten destek almak gerekiyor. 

Spora özel antrenmanların yanında uygulanacak destekleyici egzersizler spor başarısını artırabilir
Fizyoterapistler, uygun egzersiz programının belirlenmesinde en yetkin danışmanlık hizmetini verirler

Özetle 19 Mayıs'ı sadece milli bir bayram olarak kutlamak yetmez. Bu günün düzenli egzersiz alışkanlığı edinmek için bir dönüm noktası olmasını sağlayın. Unutmayın bugün attığınız her adım, geleceğiniz için bir yatırım !!

Fzt. Furkan Özdemir

13 Mayıs 2017 Cumartesi

Engelli Diyerek Engel Çıkaran Bizler !


Merhabalar değerli okurlarım :)

Toplumsal birliktelik diye bir kavram var. Bu olay ancak, bireylerin hiçbir sınıf ve ayrım gözetmeksizin toplumun tamamını benimsemesi ve kucaklaması ile olur ve toplumun tümünü bağrına basan bireyler toplum içerisindeki sorunlara ve dezavantajlı bireylere karşı daha duyarlı ve bilinçli yaklaşır.

Bugün değinmek istediğim konu, toplumun duyarlı insanlarının çok yakından takip ettiği bir konu. Bu yıl basında daha fazla yer bulan engellilik ile ilgili fikirlerimi paylaşmak istiyorum bugün. 

10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası ve 3 Aralık ise Engelliler Günü olarak belirlenmiş ve engelli bireylerin sıkıntılarına ve haklarına dikkat çekilmek istenmiş. 


Çeşitli raporlarla konunun toplumsal boyutunun ne kadar büyük olduğuyla başlayalım önce. 
  • "Birleşmiş Milletlerin rakamlarına göre dünyadaki 500 milyon kadar engelli insan bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından, dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin hayatlarında bir çeşit engelle doğrudan ya da dolaylı olarak karşı karşıya olduğunu belirtilmektedir"
  • Ulusal istatistiklerde ise "Devlet İstatistik Enstitüsü‟nün 2003 yılında yapmış olduğu araştırmalara göre ülkemiz nüfusunun %12'si engelli kişilerden oluşmaktadır Bu veriler engelli nüfusunun genel nüfus içersinde önemli bir oranı olduğunu göstermekte...". Yani anlayacağınız aslında engellilik ve engelli bireyler hiç de azımsanmayacak bir grubu oluşturuyor.

Yukarıdaki verileri aldığım kaynak rapora da bir göz atmanızı tavsiye ederim :)

Kim Engelli, Kim Değil ?

Engelli birey kimdir, kime engelli denir? Bu konuda bir çok insanın bir kavram karmaşası yaşadığına eminim, zira bir sağlık personeli olarak benim bile açıklarken zorlandığımız bir konu sayılabilir aslında :)

Rastgele tanımlarla anlatmaktansa önce size farklı kuruluşların yaptığı tanımları vermek istiyorum.
  • Birleşmiş Milletler (BM / UN): 
    • Normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar.
  • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ / WHO): 
    • Bozukluk (Impairment): Sağlık bakımından “bozukluk” psikolojik, anatomik veya fiziksel yapı ve fonksiyonlardaki bir eksikliği veya dengesizliği ifade eder.
    • Özürlülük (Disability): Sağlık alanında “özürlülük” bir 'bozukluk' sonucu meydana gelen ve normal sayılabilecek bir insana oranla aynı işi yapabilme yeteneğinin kaybedilmesi ve kısıtlanması durumunu ifade eder.
    •  Engel (Handicap): Sağlık alanında “engel” bir 'bozukluk' veya 'özürlülük' sonucunda, belirli bir kişide meydana gelen ve o kişinin yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel durumuna göre normal sayılabilecek faaliyette bulunma yeteneğini önleyen ve sınırlayan dezavantajlı bir durumu ifade eder.”
    • DSÖ'ne göre aslında günlük yaşantıyı etkileyen 3 durum vardır ve üçü de bir sıralama içindedir. Yani sağlıklı yaşamdan uzaklaşan her birey aslında engelli değildir !
Gördüğünüz gibi aslında iki kurum da 'Engelli' tanımını yaparken sosyal-kültürel yaşamda görülen kısıtlılıkları ön planda tutuyor. Yine DSÖ'nün tanımına dayanarak eğer kişinin sağlığının bozulmuş olması eğer sosyal rolleri yerine getirmesini kısıtlamıyorsa birey engelli sınıfına girmiyor. 


Şu an aklıma takılan 3 soru var ve cevabı sizin düşünüp vermenizi rica ediyorum.
  1. Bu durumda günlük yaşamdaki engellerin ortadan kaldırılması aslında engelliliğin de ortadan kaldırılmasını sağlayabilir mi ? 
  2. Engelli dediğimiz bireylerin önündeki engeller kendilerinden mi kaynaklanıyor yoksa toplumdan mı ?
  3. Engellilik durumu yalnızca engelli bireyi mi yoksa bütün toplumu mu etkiler ?
Biliyorum şimdi okurken diyeceksiniz ki "Ya ben bu konunun uzmanı mıyım, nereden bileyim". Aslında bu soruların cevabını vermek çok kolay, sadece biraz mantıklı düşünmeniz yeterli. Eğer benim fikirlerimi merak ediyorsanız hemen açıklayayım:
  1. Şimdi şöyle bir örnek üzerinden gidelim: 
    • İşitme engelli bir birey düşünün. Bu bireyin okuldan arkadaşları akşam bir tiyatro gösterisine gidecekler ve kendi aralarında hangi oyuna gideceklerine karar vermeye çalışıyorlar. Engelli arkadaşımız işaret dili ile ne konuştuklarını sorduğunda akşam için yaptıkları planı anlatıyorlar ve engelli birey de bu plana dahil olmak için oldukça hevesleniyor. Ancak ortada büyük bir sorun var; tiyatroda engelliler için işaret dili ile seslendirilen bir oyun yok !  Sonuç olarak birbiri ile vakit geçirmekten keyif alsalar dahi bu arkadaş grubu planladıkları aktiviteyi birlikte yapamıyorlar. 
    • Peki durumu tersine çevirelim ve tiyatrodaki bütün gösterilerde işaret dilinin de olduğunu farz edelim. Şimdi ne oldu ? Engelli birey tiyatroya arkadaşlarıyla birlikte gidebildi, sosyal-kültürel kısıtlılık ortadan kalktı ve sonuçta 'Engellilik' durumu da ortadan kalktı. Çünkü salondaki herkes aynı aktiviteyi farklı biçimlerde yaptı ancak sonuç olarak o salondan çıkan herkes ortak bir aktiviteyi paylaştı ve kısıtlılık oluşmadı. Yani sonuç olarak günlük yaşamdaki engeller ortadan kaldırıldığında aslında 'Engel' durumu da ortadan kalktı !

  2. Engelli diyerek ötekileştirdiğimiz insanlar, doğuştan ya da sonradan kalıcı olarak bir takım kısıtlılıklarla baş ediyorlar. Ancak o kısıtlılıklar aslında bizden kaynaklanıyor. Burada yakın tarihli olması nedeniyle hatırlayacağınızı düşündüğüm iki olayı örnek göstereyim. 
    • İlki 16 Nisan'da yapılan 'Halk Oylaması' esnasında yaşandı. Hatırlarsınız bedensel engelli bir bireyin oy kullanmak için gittiği okulda asansör yoktu ve birey vatandaşlık görevini yerine getirmek istiyordu. Bu durumdaki bireyin yukarı kata çıkması oldukça zor olduğundan sandık görevlilerinden sandığın aşağı getirilmesi ve engelli bireyin oyunu giriş katta kullanması talep edildi. Ancak buna da sandık kurulu 'Olmaz, yapamayız' diyerek karşı çıktığı için birey oyunu kullanmak için merdivenleri 'sürünerek' çıkmak zorunda kaldı ! 
    • İkinci örnek ise geçtiğimiz aylarda noterde işi olan yine bedensel engelli bir bireyin hikayesi. Engelli vatandaşımızın yolu bir sebepten notere düşüyor. Noter binanın üst katlarında ve tabiki ne bir asansör ne de engelli rampası var. Engelli birey noterden imzayı atmak için aşağı gelmesini talep ediyor ve bu talebi karşılığında 'Noter dairesi dışında imza atıldığı için ("Noter vatandaşın ayağına gittiği için" diye tabir etmişlerdi o zaman) ekstra ücret alırız' diye karşılık veriliyor. Gördüğümüz gibi her iki durumda da engelli diyerek kategorize edilen bireylerin önüne çıkarılan bu engeller, ister kanuni ister kişilerin kendi inisiyatifiyle olsun, engelli bireylerin kendilerinden değil sağlam olduğunu düşünen insanlardan kaynaklanıyor.

  3. Engellilik durumunun yalnızca bireyi etkilemediğini muhtemelen hepimiz biliyoruz. Nasıl diyecek olursanız bunun için de şöyle bir örnek verelim:
    • Görme engelli bir birey, yolda yürürken otobüs bekleyen birisine çarpıyor. Çarptığı adam ise refleks olarak 'Napıyosun be kardeşim, kör müsün' diyerek engelli bireye bağırmaya başlıyor (Emin olun günümüz Türkiye'sinde böyle davranışlar artık sıradanlaştı ve insanlara karşı neredeyse hiç hoşgörümüz kalmadı). Böyle tepkilerin engelli bireyler üzerinde yarattığı travmayı bir hayal etmeye çalışın lütfen! Eminim ki bir engelli bireyin en çok istediği şey sağlıklı olmak değil, sağlıklı olduğu iddia edilen bireylerle eşit şartlarda bir yaşam sürmektir. Emin olun engelli diye sınıflandırılmak hiç bir bireyin hoşuna gitmiyor. Bazı bireyler kendisi ile barışık ve durumdan pek etkilenmiyor gibi görünse de bir çok birey durumunun yüzüne vurulmasından çok hoşnut kalmıyor. Sonra ne mi oluyor? Sonra bireyler kendini toplumdan soyutlamaya başlıyor ve yazının başında belirttiğim toplumsal kucaklaşma imkansız hale geliyor.

Engelli Bireyler İçin Ne Yapabiliriz ?

Bu nedenle sizden bir ricam var. Belki kanun yapıcı ya da devlet kurumlarında üst pozisyonlarda olmayabilirsiniz, ancak bu engelli bireylerin hayatını kolaylaştırmak için hiç bir şey yapamayacağınız anlamına gelmez ! Sadece sizinle eşit şartlara sahip olmaları için çabalamanız yeterli, eğer onu da yapamıyorsanız engelli bireye "Sizden hiç bir farkı olmadığı" hissini yaşatmanız ve o gözle bakmanız bile toplumda bir çok şeyi değiştirmek için yeter :) :)

Ha eğer üst makamlarda biriyseniz, belki bu yazıyı okurken sorumluluklarınızın yalnızca sağlıklı vatandaşlara karşı olmadığını bir kez daha hatırlayın lütfen ve eğer bir şeyleri değiştirebilme şansınız varsa sivil toplum kuruluşlarının ve engelliler tarafından kurulan derneklerin öneri ve tavsiyelerine kulak verin lütfen.

Son olarak yazıyı okuyan engelli bireylere söylemek istediğim bir şey var
    • Bir Fizyoterapist olarak bedensel, zihinsel ya da her ne türlü olursa olsun engelinizin sizin için ortaya çıkardığı bütün zorluk ve sıkıntıların farkındayım ve bunun değişebilmesi için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım. Her zaman yanınızdayım çünkü benden ya da sağlam olduğunu düşünen hiç kimseden, haklar bakımından bir farkınız yok ve benim gözümde bütün insanlık eşit haklara ve şartlara sahip olmalı ...






Fzt. Furkan ÖZDEMİR

      29 Nisan 2017 Cumartesi

      Komşudan Bir Egzersiz Öğrendim, Öğrenmez Olaydım !!!

      Güneşli, güzel bir Ankara sabahından herkese merhaba.

      Uzun zamandır Ankarada böyle güzel bir hava görmeye hasretiz aslında. Bende hazır hava böyle güzelken dışarı çıkayım biraz yürüyüş yapayım, hem havanın tadını çıkarır hem biraz güneşten faydalanır hem de hafta içi yeterince vücudumu çalıştıramadığımdan biraz egzersiz yapmış olurum diyordum. Sonra girdiğim blog sayfalarında insanların birbirine

      "İnternetten şu videoyu buldum, bu hareketleri yapsam vücudum sıkılaşır mı?"
      "Kaslarımı belirginleştirmek istiyorum, kaç kilo ağırlıkla çalışsam uygun olur?"
      "Kardiyo için en etkili egzersiz hangisi?"
      "Menisküs ameliyatı oldum, hangi egzersizi yapsam iyi gelir?"
      "Ağırlık çalışırken araya kaç dakika dinlenme koyayım?"
      "Günde 100 squat yapıyorum göbeğim ne zaman erir?" ... tarzı sayısız sorular sorduğunu görmemle bütün keyfim kaçtı ve kendimi bununla ilgili bir şeyler yazmak zorunda hissettim. Anlayacağınız haftasonu yürüyüşüme engel oldunuz :) :)

      Ülkemizde durum böyle olmasa da gelişmiş toplumlarda herkesin bir uzmanlık alanı ve iyi bildiği-iyi yaptığı bir mesleği vardır. Örneğin bir elektrik mühendisi tıbbi bir konuda yorum yapmaz, kendisine sorulunca da bir sağlık personeline yönlendirir. Ya da bir veterinere gemi üretmenin incelikleri sorulduğunda konuyla ilgili bilgisinin olmadığını söyler ve konu kapanır (Hatta bu insanlar o kadar bilinçli ki konuyla ilgisi olmayan bir kişiye gidip soru sormazlar zaten :) ). Ülkemizde ise durum tam tersi malesef. Konuyla ilgisi olsun olmasın herkes her şeyi bilir ve yorum yapar halde. Ve insanımız artık mesleğin uzmanına değil komşudan duyduğuna, internetten okuduğuna, Youtube'da izlediğine daha çok güvenir hale gelmiş.

      Bakın bunun en bariz örneğini veriyorum; yukarıdaki soruların altında onlarca yorum var ve yazanların hiç biri konunun uzmanına danışması gerektiğini söylememiş. Yorumlar tamamen "Bence en iyisi şu", "Böyle yaparsan daha kolay kilo verirsin", "Bu hareket çok faydalı" gibi hiçbir bilimsel dayanağı hatta kendilerinin dahi tecrübesi olmayan 'Bence'ler. Herkes klavye başında bir otorite haline geliyor malesef :(

      Şimdi sormak istiyorum size; mesela telefonunuz bozulduğu zaman tamir için buzdolabı tamircisine götürüyor musunuz? Ya da evdeki su tesisatını yenilemek için bir elektrikçi çağırıyor musunuz? Cevabı hayır değil mi. Öyleyse sağlığınız ile ilgili bir durumu neden bir öğretmene, mühendise ya da marangoza danışacaksınız ki? Sağlık, sağlık personelinin işidir bu nedenle sağlığınızla ilgili bir durumu asla uzmanlığı sağlık olmayan birine sorup yanlış tavsiyelere uymayın !

      Bir de her gün bir şekilde karşılaştığım, tabiri caizse gözüme sokarcasına karşıma çıkan diğer husus ise egzersiz tavsiyesi için spor salonlarındaki antrenörlere danışma mevzusu var. Bir kez daha hatırlatmak gerekiyor ki "Beden Eğitimi ve Spor" bölümü mezunları (Adı üstünde sporcu bunlar ya !) kesinlikle bir sağlık personeli değildir. Bu alanın uzmanları adından da anlaşılacağı gibi sporcuların eğitilmesi, spor performansının iyileştirilmesi üzerine uzmanlaşmışlardır. Sağlığınızı korumak ve geliştirmek adına size hiç bir tavsiyede bulunamazlar. Eğer benim baklavalarım belirginleşsin, göğüs kaslarım şişsin diye düşünüyorsanız bir spor antrenöründen yardım alabilirsiniz ancak kilo vermek amaçlı veya şeker, tansiyon hastalığınız varken, kalp-akciğer sağlığı ve dayanıklılığınızı artırmak istiyorken bir spor antrenörüne giderseniz işte en baştan beri anlattığım şeyi yapmış oluyorsunuz. Çünkü o zaman hedefiniz sağlığa yönelik ve siz sağlık dışı bir alandan yardım istiyorsunuz !

      Sağlıklı yaşam için egzersiz tavsiyesi konusunda en uzman meslek grubu Fizyoterapistlerdir. Bu nedenle sağlığınızı koruyacak ve geliştirecek egzersizleri öğretmek ve programı çizmek için en yetkin birey olan Fizyoterapistlere mutlaka danışmanız gerekir.

      Son olarak bir de bu komşudan duyulan, internetten izlenen egzersiz hareketlerinin ve spor programlarının rastgele uygulanmasının sonuçlarını hatırlatmak zorunda hissediyorum kendimi. Yapılan egzersiz türüne ve yüklenmenin şiddetine göre egzersiz vücutta farklı cevaplar ortaya çıkarır. Örneğin kendi başınıza bir egzersiz öğrendiniz ve hiçbir danışmanlık almadan yapıyorsunuz; ya yeterince yüklenme yaratmadığı için kas gücünde ya da fiziksel dayanıklılığınızda hiçbir değişim açığa çıkarmaz ve yalnızca yorgunluk + zaman kaybı olarak kalır ya da fazla yüklendiğiniz için hem kaslarınız hem de kalp-akciğer-dolaşım sisteminiz hasar görür ve bir takım ciddi problemlerle karşı karşıya kalırsınız.Egzersiz bir çeşit ilaçtır, sadece su ile içilmeyen cinsinden :) E egzersiz bir ilaç olduğuna göre belli bir dozu, çeşidi, uygulanma sıklığı vardır değil mi. Peki bu dozu, sıklığı nasıl bilebiliriz?

      Aynı tansiyon ilacında olduğu gibi ! Nasıl "Tansiyonum yükseldi şu ilaçlardan 2 tane içiyim düzelirim" deme lüksümüz olmadığı için doktora gidip danışıyorsak, egzersiz tedavisi için de bir Fizyoterapiste gidip danışmanlık almamız gerekiyor. Nasıl komşumuzun kalp ilacının dozu bize yetersiz veya fazla gelebiliyorsa başkasından duyulan egzersizler de vücudumuz için fazla yada az olabilir. Bu nedenle egzersiz tedavisi ve danışmanlığı için mutlaka bir Fizyoterapiste danışmamız gerekiyor.

      Bakın durumun ciddiyetini göstermesi açısından bir örnek vererek bitirmek istiyorum yazımı. Futbol maçlarında ani kalp krizi geçiren sporcuları düşünün. Bu sporcular klüplerinde doktorlar tarafından sürekli değerlendirilir. Ancak sporcunun kapasitesini geliştirecek uygun egzersiz programı eksik kalırsa (burda devreye Fizyoterapistler girer) alışkın olduğu tempodan fazla ufacık bir eforla bile kalp krizi gerçekleşebilir. Sağlık kontrolleri bu kadar düzenli yapılan sporcularda bile fazla efor istenmedik sonuçlar doğururken siz hiç bir danışmanlık almadan kendi egzersiz programını çizerseniz neler olabileceğini bir hayal edin lütfen !

      Sonuç olarak egzersiz bir ilaçtır ve en uygun egzersiz reçetesi bir Fizyoterapist tarafından verilebilir!
      Unutmayın Sağlığınız İçin Mutlaka Bir Fizyoterapiste Danışın!

      Fzt. Furkan ÖZDEMİR

      22 Nisan 2017 Cumartesi

      23 Nisan'da Çocuklarımıza Egzersiz Alışkanlığı Kazandırıyoruz !

      23 Nisan... Çocukluğumdan beri bu tarih bana çok anlamlı geliyor. Çünkü tarihin hemen ardından gelen "Ulusal Egemenlik" kısmı, 1920'de o zor dönemde verilen bağımsızlık mücadelesi, atalarımızın kıtlık içerisinde geleceğini koruma çabası... Bunlar her Türk vatandaşını derinden duygulandıran olaylar.

      Ama tabi heyecanımı bir kat daha artıran kısım ise "Ulusal Egemenlik" kısmının peşinden gelen "Çocuk Bayramı" ifadesi. Düşünsenize dünyada ilk defa çocuklara bir bayram hediye edilmiş gönüllerince davranabilsinler diye. 

      Bir de 23 Nisan günü çocukların yaptığı o rengarenk gösterileri izlemek de ayrı bir keyif veriyor insana. Devlet büyüklerinin makam koltuğunda oturan çocuklar, okullarda ve stadyumlarda gösteri yapan çocuklar, camlara asılan bayraklar... Her tarafta bir hareketlilik, bir coşku havası hakim. 

      Şimdi biliyoruz ki sağlıklı yaşamın anahtarı düzenli egzersiz yapmaktan geçiyor. Egzersizin faydalarını sayıp konuyu uzatmaya hiç niyetim yok. Ancak tekrar söylüyorum Düzenli Egzersiz = Sağlıklı Yaşam !!

      Malum gün çocukların günü. Öyleyse çocukların dilediğince koşmasına, oynamasına izin vermeli. Hatta çocuklarımızı alıp ailece yürüyüşe, bisiklet sürmeye, yüzmeye gitmeli. Neden biliyormusunuz, çünkü çocuklukta kazanılan alışkanlıklar ileriki yaşamda kolay kolay unutulmuyor. Hem ne demişler "Ağaç yaşken eğilir" 

      Bütün çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Hepinize sağlıklı yıllar çocuklar ...


      21 Nisan 2017 Cuma

      Sigara Bıraktıran Egzersiz

      Sigaranın Zararları


      Hepinize iyi günler.


      Başlığı sigaranın zararları diye attım ama korkmayın her yerde duyduğunuz, reklamlarda gördüğünüz sigaranın zararları konusunu tekrar tekrar açıklamayacağım. Zaten nasıl tek bir cümle ile açıklayabilirim ki. Şimdi benden sigaranın getirdiği yüksek tansiyon, damar tıkanıklıkları, kalp krizi, nefes daralmaları, felç, depresyon, uyku problemleri, tat alma duyusunda bozulmalar, görme problemleri ve daha sayamadığım bir çok farklı hasarı uzun uzun anlatmamı beklemeyin.

      Benim sigaranın zararları kısmında size hatırlatmak istediğim şeyler daha çok çevrenize verdiğiniz zararlar üzerine olacak. En başta tabiki işin maddi boyutu var bir paket sigaranın fiyatı malum her geçen gün zamlanıyor. Ama beni esas rahatsız eden konu bu da değil. En büyük zarar sizin üflediğiniz dumanın çevrenizdekileri de zehirliyor olması. Kendi tecrübelerime dayanarak söylüyorum; bir fakülte hayal edin, içeride her 5 adımda bir sigara içilmez levhası gözünüze çarpsın, içindeki 1000'e yakın insan sigaranın zararları hakkında eğitilmiş olsun, dışarıya baktığınızda güneşli ve pırıl pırıl bahar havası görüp dışarı çıkmak için sizde bir heves oluşsun. Yine aynı fakülteyi hayal edin ve kapısından dışarıya adım atmanızla sis misali sigara dumanından bir bulutun ortasına dalın. Şimdi durumun bilincinde olan insanlar sigara içmemeyi "tercih ediyor". Ancak içen insanlar ise doğrudan, içmeyenlerin sağlıklı yaşam hakkını ihlal ediyor.

      Tamam, her vatandaşın kendi hayatı ve sağlığı kendisinin sorumluluğunda. Ancak bir başkasının hayatına müdahale ediyorsanız burada işler değişiyor. Şimdi sizin üflediğiniz duman "yanlışlıkla" dahi olsa bir başkasının ciğerlerine ulaşıyorsa aslında büyük bir suç işliyorsunuz. Ve hepimiz biliyoruz ki sigaranızdan çekip havaya üflediğiniz her nefes kesinlikle başkalarının soluduğu havaya karışıyor.

      Öyleyse bir başkasına zarar vermemek adına yapmamız gereken en önemli şey hem çevremizdekilerin sağlığı hem de kendi sağlıklı geleceğimiz için sigarayı bırakmak. Bunun için en etkili yöntem kararlılık ! Ani bir karar verip sigarayı bıraktığınızı kendinize söylemeniz ve bir daha içmemek için kararlı olmanız gerekiyor. Bu en basit ve etkili yöntem. 

      İkinci bir seçenek ise kendinize bir azaltma hedefi koymaktır. Örneğin "Dün 5 adet içtim, bugün 3 adet içeceğim ve yarın son sigaramı içip bırakacağım" gibi. Bu şekilde hedefler koymak yeterince kararlı davranamayan bireylerde bırakmak için etkili olan bir başka yöntemdir.

      Sigarayı bırakmak için Sağlık Bakanlığı'na bağlı sigara bıraktırma merkezlerinden "Ücretsiz" danışma ve tedavi hizmeti alabilirsiniz. Alo 171 Sigara Bıraktırma Hattı'ndan da yine ücretsiz hizmet alabilirsiniz.

      Bırakma aşamasında etkili olduğu düşünülen nikotin bantları, sakız, çekirdek tüketimi gibi alışkanlıkların ve elektronik sigara adı verilen yöntemin hiç bir faydasının olmadığı araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu nedenle böyle alışkanlıklar edinmektense daha ucuz, basit ve etkili bir yöntemi tanıtmak istiyorum şimdi sizlere. Ve karşınızdaaa:

      **EG-ZER-SİZ**  

      Biliyorum okurken hepiniz bitkisel içerikli bir takviye falan tanıtmamı beklediniz. Ama yöntem çok daha kolay elde edilebilen bir şey. Şimdi diyeceksiniz ki "Saçmalama sigara bağımlısı olmamla spor yapmanın ne alakası var?" 

      Alaka oldukça büyük. İlk defa sigara içtiğinizde beyninizdeki sinir hücreleri nikotine karşı oldukça güçlü bir bağımlılık oluşturur, adeta ilk görüşte aşk gibi :) Bu nedenle beyniniz sürekli nikotin (dolayısıyla sigara) ihtiyacınız olduğuna dair sinyaller oluşturmaya başlar. Bu sinyallerin gücü arttıkça canınız sigara çeker ve bir tane içersiniz. Ancak o nikotin düzeyi sinir hücrelerinize yetersiz gelir ve daha fazla nikotin ister, daha fazla içersiniz. Sonra daha fazla nikotin, daha fazla, daha fazla... Bu döngü böylece sürüp gider ve siz çektiğiniz her nefeste aslında daha fazla sigara içmek için açgözlü sinir hücrelerinizi uyarırsınız. Bu hain sinir hücreleri de her nefeste daha fazlasını ister ve doymak bilmez. Dolayısıyla gittikçe sabit bir dozla yetinemez hale gelirsiniz.

      Egzersiz yaptığınızda ise vücudunuzda salınan mutluluk hormonları bu açgözlü sinir hücrelerinizin sesini bastırır. Bu sayede yaptığınız egzersiz kademeli olarak vücudunuza sigara ihtiyacı olduğu hissini unutturur. Böylelikle de bir süre sonra sadece egzersiz yaparak aslında sigarayı bırakabileceğinizi fark edersiniz.

      Egzersiz yapar ve bu hormonların salgılanmasını artırırsanız vücudun giderek artan bağımlılığını belli bir düzeyde tutabilme şansınız olur. Eğer egzersiz yaparken bir de sigara içmemeye başlarsanız sigarayı tamamen bırakabilmek çok kolaylaşır. Hem bunun için nikotin bantlarına, sakızlara falan da ihtiyaç kalmaz.

      "Tamam ya öyleyse hafta başından itibaren pilatese başlıyorum ve sigaradan kurtuluyorum, değil mi?" İşler malesef öyle değil. Evet egzersiz sigarayı bıraktırmada çok faydalı ve vücudunuzu, kaslarınızı çalıtırdığımız her aktivite bir egzersiz. Ancak bu hormonal etkilerin ortaya çıkması için bu egzersizin belli bir standardı olması gerekir. 

      Peki ne bu standart diye soracağınızı biliyorum. Bu işin standardı aerobik egzersizler olmalıdır (örneğin yürüyüş, bisiklet, yüzme vs). Peki ne kadar süre ile hangi tempoda egzersiz yapacağınızı sorarsanız orada da malesef açık cevap veremiyorum. Çünkü belli bir programı çizebilmek için bütün sağlık durumunuzu bilmek ve sizi detaylı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle;

      UNUTMAYIN SAĞLIĞINIZ İÇİN BİR FİZYOTERAPİSTE DANIŞIN !!!